Hattuşa'dan Kaçış - Mahfi EĞİLMEZ

Cevapla
vinifera
Arkeo-TR Üyesi
Arkeo-TR Üyesi
Mesajlar: 3575
Kayıt: 03:12 26-Ekim-2008

Hattuşa'dan Kaçış - Mahfi EĞİLMEZ

Mesaj gönderen vinifera »

Geliyorlardı. Hep geliyorlardı. İnsana benzemiyorlardı. Daha doğrusu vücutları insana, yüzleri vahşi hayvanlara benziyordu. Hitit orduları dayanamıyordu saldırılarına. Bütün askerler ölüyordu tek, tek. Hep geliyorlardı. Hep daha kalabalık, hep daha güçlü. Sayılamayacak kadar çoktular. Arabaları cehennem gibi bir hızla yaklaşıyor, yaya askerleri her kılıç sallayışta bizim askerlerden birini yere düşürüyordu. Nereden çıkmıştı bu kadar insan? Kimin ordusuydu bunlar? Buralarda, bizim çevremizde yaşayan hiçbir ırka benzemiyorlardı. Boyları uzun, yüzleri karalara boyalıydı. İnsana benzemiyorlardı. Kaçma zamanı yaklaşıyordu.

"Annem kızkardeşim Manni'nin ellerinden tutmuş çekiştiriyordu onu. Ben de küçük erkek kardeşim Sarpa'yı. Bir oraya koşuyorduk bir öteye. Biz de bilmiyorduk nereye gideceğimizi. Elim acıyordu. Tırnakları batıyordu kardeşimin, bileklerime. Korkudan yapışmıştı ellerime ve asla bırakmıyordu.

"Kaçın, canınızı kurtarın demişti yaşlılar. Ama nereye? Onlar da bilmiyordu. Yalnızca kaçmamızı söylüyorlardı. Sığınacak hiçbir yer yoktu. Bütün ülkeler yakılmış, yıkılmıştı bu vahşilerce.

"Kentin bize oyun oynarken o bitmez tükenmez gibi gelen sokakları hızla bitiyordu. Kral babamız vahşilerle savaşmaya gidenler arasındaydı. Ölmüş müydü sağ mıydı bilmiyorduk. Hiçbir şekilde haberleşememiştik onunla. Bir daha da haberleşip haberleşemeyeceğimizi bilmiyorduk. Yalnız kaçıyorduk. Bizim gibi kadınlı çocuklu ve yaşlı insanlar kaçıyordu Hattuşa'dan. Arkama baktığımda uzaklardan bazı askerlerin de kaçmaya başladığını görüyordum.

"Kapıdan çıkmıştık. Surlar arkamızda kalmaya başlamıştı. Kapılarda artık ne nöbetçi vardı ne de başka kimse. Kent yanıyordu yer yer.

"Ayaklarım kanamaya başlamıştı yarı sürüklenip yarı koşmaktan. Baktım Sarpa'nın da ayakları kanıyordu. Ona başlangıçta oyun gibi gelmişti bunlar. Ama artık oyun olmadığını anlamış avazı çıktığı kadar bağırıp, ağlıyordu.

"Kaçıyorduk. Çaresizce ve nereye kaçtığımızı bilmeden. Hattuşa arkamızda kalmıştı artık. Hâlâ savunan askerler vardı Hattuşa'yı. Ama artık sayıları o kadar azalmıştı ki neredeyse birer birer sayabilirdim onları. Kaçanlar kaçıp bize katılmış, kaçamayanlar kentte kalmıştı. Tepeye ulaştığımızda dönüp baktık kente. Askerlerden kalanlar kaçamıyorlardı. Kaçacak yer kalmamıştı onlara. Önleri, arkaları, yanları çevriliydi. Tek yapabilecekleri şey savaşarak ölmekti. Çünkü bu vahşiler kimseyi canlı olarak, esir olarak alacak gibi görünmüyorlardı.

"İkinci tepeye ulaştığımızda artık nefes alacak halimiz kalmamıştı. Annem durdu. Biraz nefeslenip yine arkamıza baktık. Annem ağlıyordu. Hattuşa artık bölüm bölüm değil tümüyle alev alev yanıyordu. Savaşan Hititli sayısı neredeyse iki elin parmakları kadar azalmıştı. İşte, şimdi, biraz sonra onlar da ölecek ve vahşiler bu kez kaçanların peşine düşecekti. Benim aklımdan geçenleri okumuş gibi annem ellerimizden çekerek yine koşmaya başladı. Nereye gidebilirdik ki? Gece olduğunda hava soğuyacak, aç kalmış vahşi hayvanlar ortaya çıkacak ve biz onlara yem olacaktık.

"Tam olarak göremiyordum neler olduğunu. Yarım yamalak görebildiklerim ise korkunçtu. Onlar insan değildi. İnsan kılığında yaratıklardı. Daha önce de savaş görmüştüm. Ama böylesini ilk kez görüyordum."
Gerisi Remzi Kitabevi yayınları arasından çıkan Hattuşa'dan Kaçış adlı öykü kitabımın aynı adlı öyküsünün içinde.
[hr]
19/02/2008, Radikal

Cevapla