Hattuşa'da Susuzluk - Mahfi EĞİLMEZ

Cevapla
vinifera
Arkeo-TR Üyesi
Arkeo-TR Üyesi
Mesajlar: 3575
Kayıt: 03:12 26-Ekim-2008

Hattuşa'da Susuzluk - Mahfi EĞİLMEZ

Mesaj gönderen vinifera »

Anadolu'nun ortasında, Kızılırmak yayını merkez alarak yükselmeye başlayan Hitit krallığı imparatorluğa dönüştükten bir süre sonra yıkılarak tarih sahnesinden çekilmiş. Pithana'ya kadar geri gidersek M.Ö. 1800'lerde, Labarna ile başlatırsak M.Ö. 1600'lerde tarih sahnesine çıktığını kabul etmemiz gereken Hititler, M.Ö. 1200'lerde ya da bir başka ifadeyle bronz çağın bitip demir çağın başladığı geçiş döneminde yıkılmış. Yani aşağı yukarı Truva savaşının yapıldığı düşünülen tarihlerde. Yıkılışla ilgili en yaygın kuram deniz kavimlerinin göçü kuramı. Deniz kavimleri adı verilen insanlar Ege denizinden ordular halinde Anadolu'ya çıkmış ve önlerine ne geldiyse yakıp yıkmış görünüyorlar. O tarihlerde yıkılıp giden yalnızca Hititler değil, Anadolu'daki bütün krallıklar yıkılmış. Bronz çağ uygarlıkları neredeyse toplu bir yıkıma uğramış. Buna karşılık Anadolu'nun ucunda ve ötesinde Asurlar yeniden büyük bir güç olarak ortaya çıkmaya başlamış. Tarih üzerinde en uzun ve sürekli imparatorluğu kurmayı başaran Mısır, yıkılmadan kalmayı ve bu dalgayı da atlatmayı başarmış. Bu göç dalgalarının olduğu dönemde Mısır'da firavun olan III. Ramses (Hititlerle Kadeş savaşını yapmış olan II. Ramses ile karıştırılmamalı) bu göç ve savaş dalgalarını tapınak duvarlarına yazdırdığı sözleriyle şöyle tanımlıyor: "Deniz kavimlerinin önünde kimse dayanamıyordu. Birdenbire dağılıp yıkıldı devletler. Hatti, Kizzuwatna, Kargamış, Arzawa, Alaşiya. Hiçbir ülke onların silahları karşısında dayanamadı."

Deniz kavimlerinin gelişiyle yaklaşık M.Ö. 1200'lerde başlayan dönem oldukça karanlık. Henüz karanlık çağlar diye adlandırılan o döneme ilişkin tam bir bilgi çıkarılabilmiş değil. Ama bugünkü kuramlar biraz daha farklı. Yani Hitit imparatorluğunun bu göç dalgasıyla yıkıldığı kabul görmekle birlikte bu yıkılışın tek başına bu olayla değil ama birden çok olayın birleşmesiyle ortaya çıktığı düşünülüyor. Her şeyden önce Anadolu'da uzun süren bir kuraklık döneminin yaşandığı ve bronz çağın asıl olarak tarımsal üretime dayalı ekonomik yapısının bu kuraklık karşısında çöktüğü düşünülüyor. Mısır, nehir taşmasıyla ıslanan topraklarda tarım yaptığı için kuraklıktan bu kadar fazla etkilenmediği halde, yağmurla sulanan topraklarda tarım yapan Hititler ve öteki Anadolu krallıkları bundan çok etkilenmiş görünüyor. III. Hattuşili'nin iktidarı döneminde Heşmi Şarruma adlı bir Hitit prensinin Mısır'a gönderildiği ve Mısır'dan tahıl talebinde bulunulduğu ve II. Ramses'in kendisinden istenen tahılı yolladığı biliniyor. Mısır'daki Karnak tapınağında yazılı metinlerde IV. Tuthaliya zamanında Mısır'dan tahıl yardımı istendiği ve Mısır Firavunu Merneptah'nın da Hititlere tahıl yardımı yaptığı yazılmış bulunuyor. Bunun yanı sıra imparatorluğun son yıllarına denk gelen bir başka tahıl yardımı isteğinin de Mısır ya da Ugarit'e yönelik olarak yapıldığına ilişkin kırık bir tablet var elde. Bu olaylar bize Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından önceki dönemlerde uzun bir kıtlık dönemi yaşadığını ve ekonomik büyümesinin durduğunu gösteriyor. Aynı kuraklık Hititlere bağlı Anadolu'daki öteki krallıkları da etkilediğine göre Hititler haraç da alamamış olsalar gerek. Başka türlü Mısır'a el açmazlardı herhalde. İmparatorluğun en görkemli döneminde 30 bine çıktığı tahmin edilen başkent Hattuşa'nın nüfusu, bu uzun kuraklık sonrasında çok azalmış ve kentin direnecek gücü kalmamıştı. Kim bilir bundan 3200 yıl kadar önce Fırtına tanrısı Teşup'a ve Bereket tanrıçası Hepat'a ne yağmur duaları etmişti başkent Hattuşa'daki rahipler.

Anadolu'da uzun süreli kuraklıklar, buna bağlı üretim kayıpları ve yağmur duaları yeni değil. İlginç olan şey 3200 yıl sonra hâlâ kuraklığın esiri olmaya ve benzer dualardan medet ummaya devam etmek.
[hr]
09/08/2007, Radikal

Cevapla