Sanki 3 bin 500 yıl önce Hitit başkentinde kralın sofrasında oturuyoruz. Üç çeşit ekmek var masada: Ballı ekmek, narlı ekmek ve bezelyeli ekmek. Her biri ötekinden güzel ekmekler. Önce sığır et suyundan yapılmış azzik çorbası, sonra westara ve ardından da hapina servis ediliyor. En sonunda tatlı olarak da ninda.tu geliyor sofraya. Zamanda yolculuk yapıyor gibiyiz. Yemekler günümüzün damak tadına uyması için biraz terbiye edilmiş kuşkusuz. Yoksa Hititlerin ‘keçi kulağı kızartmasını’ yemek olarak sunsalar herhalde yememiz mümkün olmazdı. Ben en çok ekmekleri beğendim. Hitit kralı II. Murşili, tahta çıkacak olan torununa vasiyetinde ‘Ekmeğini yiyecek suyunu içeceksin’ sözünü boşuna söylememiş.
Çorumlu iki beslenme uzmanı öğretmen arkadaş Asuman Albayrak ve Ülkü M. Solak, Hitit tabletlerinde geçen yemekler üzerinde yıllar süren denemeler yapmış ve bu çalışmalarını Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Uhri’nin de katkılarıyla Metro Cash and Carry Türkiye şirketinin sponsorluğu altında Hitit Mutfağı adıyla bir kitaba dönüştürmüşler. Kitabın İngilizcesi de yakında yayımlanacak.
Geçen hafta sonunda kitabın basına takdimi amacıyla Çorum’a gittik. Öğleden sonra geziye katılanlara Hititler ve Hattuşa üzerine bir sunum yaptım ve sunumdan sonra gittiğimiz Hattuşa ve Yazılıkaya’da gruba rehberlik yaptım.
Ertesi gün önce Çorum Müzesi’ni ziyaret ettik. Daha önce de yazmıştım. Çorum Müzesi olağanüstü güzel bir müze. Binası, bahçesi, sergilenen eserler ve takdim biçimi son derecede güzel. Müzenin böylesine güzel ve görkemli biçimde ortaya çıkmasına katkısı olan, başta eski ve yeni müze müdürleri İsmet Ediz ve Önder İpek olmak üzere, herkesi candan kutluyorum. Şimdi elbirliğiyle bu müzeyi Avrupa’da yılın müzesi seçtirmeye çalışmamız gerek. Yalnız bunu yapabilmek için bu müzeye bazı eserlerin konması şart. Bana sorarsanız Hattuşa’da Kral Kapı’dan sökülüp Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen Savaş Tanrısı ortostatının buraya getirilmesi ve burada sergilenmesi gerekiyor. Hattuşa’da Kral Kapı’ya gidiyorsunuz kapıdaki savaş tanrısı kabartması replika. Olabilir. Çünkü hava koşulları gerçeğini aşındırıyor. Ama turist soruyor: “Peki bunun aslı nerede?” yanıtlıyorsunuz: “Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde.” Oysa Hattuşa’daki replikasını görünce hiç değilse Çorum’a geldiğinde Çorum müzesinde aslını görebilmek istiyor. Bence bu önemli ortostatın Ankara’ya replikasını koyup, Çorum’a aslını getirmek çok daha doğru olacak. Madem ki biz Berlin Müzesi’ndeki Hitit sfenksini ‘her şey ait olduğu yerde olmalı’ teziyle geri istiyoruz o zaman savaş tanrısı ortostatını da ait olduğu yere yani Çorum Müzesi’ne taşımalıyız.
Metro şirketi, geziye katılanlara üzerinde Hitit kralı Arnuwanda ile kraliçe Aşmunikal’in tanrılara yakarışını içeren tabletin resmi olan tişört hediye ettiler. Ben de, özellikle Mısır’a gidip de oradaki tarihsel figür ve yazılarla donanmış tişört ve şapkaları gördükten sonra bizde niye böyle tişörtler ve şapkalar yapıp satan birileri çıkmıyor diye düşünüp duruyordum. Turistler geliyor, Hattuşa’yı, Yazılıkaya’yı, Alacahöyük’ü geziyorlar, çıkışta bir tane hatıra tişörtü, şapkası ya da atkısı yok. Çorumlu tekstilcilerden birisi üzerinde Hititleri temsil eden mühürler, Luvi hiyeroglif yazıları, haritalar taşıyan tişörtler veya şapkalar yapıp satışa sunsa hem büyük bir eksikliği doldurmuş olur, hem de sanırım iyi para kazanır. Yakında turistler bu hatıra eşyayla birlikte Hitit Mutfağı kitabını da alabilecekler.
Hititleri bir kez daha gündeme taşımamıza neden olan bu güzel kitabı yazan Ahmet Uhri, Asuman Albayrak ve Ülkü M. Solak’a, bu projeye destek veren Metro Cash and Carry Türkiye’ye, Genel Müdürü Hakan Ergin ve dergilerin yayın yönetmeni Nilhan Aras’a Çorumlular, Hititler ve Türkiye adına teşekkür ederim.
[hr]Çorumlu iki beslenme uzmanı öğretmen arkadaş Asuman Albayrak ve Ülkü M. Solak, Hitit tabletlerinde geçen yemekler üzerinde yıllar süren denemeler yapmış ve bu çalışmalarını Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Ahmet Uhri’nin de katkılarıyla Metro Cash and Carry Türkiye şirketinin sponsorluğu altında Hitit Mutfağı adıyla bir kitaba dönüştürmüşler. Kitabın İngilizcesi de yakında yayımlanacak.
Geçen hafta sonunda kitabın basına takdimi amacıyla Çorum’a gittik. Öğleden sonra geziye katılanlara Hititler ve Hattuşa üzerine bir sunum yaptım ve sunumdan sonra gittiğimiz Hattuşa ve Yazılıkaya’da gruba rehberlik yaptım.
Ertesi gün önce Çorum Müzesi’ni ziyaret ettik. Daha önce de yazmıştım. Çorum Müzesi olağanüstü güzel bir müze. Binası, bahçesi, sergilenen eserler ve takdim biçimi son derecede güzel. Müzenin böylesine güzel ve görkemli biçimde ortaya çıkmasına katkısı olan, başta eski ve yeni müze müdürleri İsmet Ediz ve Önder İpek olmak üzere, herkesi candan kutluyorum. Şimdi elbirliğiyle bu müzeyi Avrupa’da yılın müzesi seçtirmeye çalışmamız gerek. Yalnız bunu yapabilmek için bu müzeye bazı eserlerin konması şart. Bana sorarsanız Hattuşa’da Kral Kapı’dan sökülüp Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen Savaş Tanrısı ortostatının buraya getirilmesi ve burada sergilenmesi gerekiyor. Hattuşa’da Kral Kapı’ya gidiyorsunuz kapıdaki savaş tanrısı kabartması replika. Olabilir. Çünkü hava koşulları gerçeğini aşındırıyor. Ama turist soruyor: “Peki bunun aslı nerede?” yanıtlıyorsunuz: “Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde.” Oysa Hattuşa’daki replikasını görünce hiç değilse Çorum’a geldiğinde Çorum müzesinde aslını görebilmek istiyor. Bence bu önemli ortostatın Ankara’ya replikasını koyup, Çorum’a aslını getirmek çok daha doğru olacak. Madem ki biz Berlin Müzesi’ndeki Hitit sfenksini ‘her şey ait olduğu yerde olmalı’ teziyle geri istiyoruz o zaman savaş tanrısı ortostatını da ait olduğu yere yani Çorum Müzesi’ne taşımalıyız.
Metro şirketi, geziye katılanlara üzerinde Hitit kralı Arnuwanda ile kraliçe Aşmunikal’in tanrılara yakarışını içeren tabletin resmi olan tişört hediye ettiler. Ben de, özellikle Mısır’a gidip de oradaki tarihsel figür ve yazılarla donanmış tişört ve şapkaları gördükten sonra bizde niye böyle tişörtler ve şapkalar yapıp satan birileri çıkmıyor diye düşünüp duruyordum. Turistler geliyor, Hattuşa’yı, Yazılıkaya’yı, Alacahöyük’ü geziyorlar, çıkışta bir tane hatıra tişörtü, şapkası ya da atkısı yok. Çorumlu tekstilcilerden birisi üzerinde Hititleri temsil eden mühürler, Luvi hiyeroglif yazıları, haritalar taşıyan tişörtler veya şapkalar yapıp satışa sunsa hem büyük bir eksikliği doldurmuş olur, hem de sanırım iyi para kazanır. Yakında turistler bu hatıra eşyayla birlikte Hitit Mutfağı kitabını da alabilecekler.
Hititleri bir kez daha gündeme taşımamıza neden olan bu güzel kitabı yazan Ahmet Uhri, Asuman Albayrak ve Ülkü M. Solak’a, bu projeye destek veren Metro Cash and Carry Türkiye’ye, Genel Müdürü Hakan Ergin ve dergilerin yayın yönetmeni Nilhan Aras’a Çorumlular, Hititler ve Türkiye adına teşekkür ederim.
22 Haziran 2008, Pazar, Radikal